Hicret ve Cihad

18.07.2011

 

 

İman edenler ve hicret edip Allah yolunda cihad edenler var ya, işte bunlar, Allah'ın rahmetini umabilirler. Allah ğafûr ve rahîmdir." (2/Bakara, 218)

 

HİCRET:

Terim olarak Peygamberimizin ve Mekkeli müslümanların milâdî 622 yılında,peygamberliğin on üçüncü yılında Mekke’den Medine’ye göç etmeleridir. Bedeni, dili ve kalbi ile insanın kendisine Allah’ı unutturan çevresindeki her şeyden ayrılarak bütün varlığı ile Allah’a ilticâsıdır. Küfürden imana, haramlardan helâllere, günahlardan sevaplara, isyandan itaate, kötülükten iyiliğe, rezîletten fazîlete göz arkada kalmadan yapılan kutlu bir yolculuktur

 

 

VARLIKLAR HİCRET HALİNDE

Yeryüzü yerinde saymıyor, her an dönüyor, hareket/hicret ediyor. Gökteki tüm yıldızlar, galaksiler, güneşler de yörüngeleri etrafında her an hicret halindeler. İnsandaki kan, vücut organları arasında hicret etmeseydi, ne olurdu? Öyleyse, hayat hicrettir, hicretsiz hayat olmaz. Yerdeki sular buharlaşarak göklere hicret eder, bulutlar hicret içinde onları taşır, rahmet kanatları yeniden işlenip şekillenen bereket damlalarını hicret ettirerek taşıyıp uygun yerlere gönderir/hicret ettirir.

 

Bitki tohumları hicret ederek canlanır, yeni mekânlarda yeni bir hayata başlar; bazı hayvanların yaşaması için her mevsim vatan değiştirip hicret etmeleri hayatî bir zarûrettir. Hemen tüm hayvan ve insanların nimetlere ulaşması için hicret etmeleri şarttır. İnsan, önce anne karnına, sonra yeryüzüne, daha sonra ebedî âleme hicret eden bir muhâcirdir. Hicret bir fıtrat kanunudur.

 

Allah’tan gelen ruh O’na hicret edecektir. Dünya otelinde misafir olan insan adlı yolcunun son durağı, bu muhâcirin son hicret yurdu Cennet olmalıdır, çünkü orası onun ana vatanı, baba ocağıdır. Muhâcir insan orada yaratıldı, orası için yaratıldı, onu hak etmek için yaşamalıdır. Fânî olan şeyleri terk etmedikçe Bâkî olana, ebedî olana kavuşmanın imkânsız olduğunu kavramaktır. Hicret denilince, kardeş kavramları, “muhâcir” ve “ensâr”ı, “kardeşliği” ve “fedâkârlığı” hatırlamamak ne mümkün! Hicret rûhunu kaybedince onları da kaybettik ve kaybolduk.

 

Cihâd:

‘Cehd’ veya ‘cühd’ kökünden türeyen ‘cihâd’, Kur’an’ın anahtar kavramlarından biridir. Cihad kelimesi Kur’an’da farklı formlarda kırk bir yerde geçmektedir. Cehd veya cühd, kararlı ve şuurlu bir şekilde gayret etmek, zorluklara karşı çaba göstermek, çalışmak gibi anlamlara gelir. Aynı kökten türeyen ‘cihad veya mücâhede’ sözlükte, düşmanın saldırısına karşı koymak üzere elinden geleni yapmak, bütün gayreti harcamak demektir.

 

Bu düşmanın insanın içinde veya dışında olması farketmez. Mü’min, kendine zarar vermek üzere saldıran düşmanlarına karşı koymaya çalışır, onların zararlarını uzaklaştırmada gayretli olur. Mü’minlerin kararlı ve şuurlu çabalarının bedenle yapılanına ‘cihad’, ruhsal olanına ‘mücâhede’, fikir ve İslâmî ilimlerde yapılanına da ‘ictihad’ denilir. “Allah yolunda gayret göstermek, çaba sarfetmek” anlamlarına gelen ‘cihad’, her üç mânâyı da içerisine almaktadır. Allah yolunda yapılan bütün çalışmalar, Allah’ın adı yükselsin diye gösterilen gayretler, O’nun dini İslâm’ı savunmak için ortaya konan çabalar tümüyle ‘cihad’ diye nitelendirilir. Bununla birlikte; bedeniyle, organlarıyla, malıyla cihad edene veya mânevî yönünü olgunlaştırmak için çaba sarfedene ‘câhid’ ve ‘mücâhid’, İslâmî hükümleri ortaya koymak için gayret edene de ‘müctehid’ denilmektedir.

 

Mü’minin, Allah tarafından kendisine emânet olarak verilen bedeni, malı ve zihinsel imkânları Allah yolunda harcaması, İslâm yolunda kullanması cihaddır.

Kelimenin sözlük anlamından da anlaşıldığı gibi ‘cihad’ bir saldırı değil, olabilecek bir saldırıya karşı yapılan bir savunmadır. Bu saldırıyı savabilmek üzere çaba göstermek, çalışmaktır. O bir anlamda insanın mutluluğuna giden yoldaki engelleri kaldırmaktır. Kur’an, “cihad” kavramı ile fiilî savaş olan “kital” kavramını ayrı ayrı kullanmaktadır.

 

Kaldı ki cihad yalnızca mü’minlerin dış düşmana karşı yaptıkları bir savunma değildir. Cihad, aynı zamanda kişinin kendi nefsinin kötü isteklerine karşı direnmesi, İblisin kandırmalarına karşı koymasıdır. Bu ise mü’minin hayatı boyunca yapması gereken bir ‘mücahâde’dir. Çünkü gerçek müslümanlık, ancak şeytana uymamakla, nefsin kötü emirlerine karşı çıkmakla yerine getirilir. Müslümanların kendilerini, dinlerini ve vatanlarını korumak için onlara farz kılınan cihad emrini yanlış anlayanlar, cihadsız bir İslâm istiyorlar. Onlar, yeryüzünde diledikleri gibi at koşturacaklar, istediklerini yapacaklar, hatta müslümanlara yön vermeye kalkışacaklar, ama müslümanların bir tepkisi olmayacak. Böylesine sessiz, tepkisiz, pısırık bir din istiyorlar.

Şeytan ve onun yardımcıları olduğu ve bazı insanların yeryüzünü ifsat etmeleri, azıp sapmışların çıkardıkları fitne (bozukluk, isyan, kâfirlik) devam ettiği müddetçe, cihad da var olacak, cihada ihtiyaç duyulacaktır. Kıyâmete kadar kıyâm ve cihad ateşi yanmaya devam edecektir

 

 

Hazirlayan : Mehmet Kilavuz

 

 

Kaynak

---------------------------------------------------------------------------------------

1.K.Kerim

2.Ahmet kalkan.Kavram Tefsiri ilgili madde

Kommentar schreiben

Kommentare: 0