Hicret 1433

Hicri. 2 Muharrem 1433

27 KASIM 2011

Mülheim an der Ruhr

Hicret: Terim olarak Peygamberimizin ve Mekkeli müslümanların milâdî 622 yılında, (peygamberliğin on üçüncü yılında) Mekke’den Medine’ye göç etmeleridir.

Bedeni, dili ve kalbi ile insanın kendisine Allah’ı unutturan çevresindeki her şeyden ayrılarak bütün varlığı ile Allah’a ilticâsıdır. Küfürden imana, haramlardan helâllere, günahlardan sevaplara, isyandan itaate, kötülükten iyiliğe, rezîletten fazîlete göz arkada kalmadan yapılan kutlu bir yolculuktur.

 

Varliklar hicret halinde.

Yeryüzü yerinde saymıyor, her an dönüyor, hareket/hicret ediyor. Gökteki tüm yıldızlar, galaksiler, güneşler de yörüngeleri etrafında her an hicret halindeler.

 

Hiret olmasaydı ne olurdu?

İnsandaki kan, vücut organları arasında hicret etmeseydi, ne olurdu? Öyleyse, hayat hicrettir, hicretsiz hayat olmaz. Yerdeki sular buharlaşarak göklere hicret eder, bulutlar hicret içinde onları taşır, rahmet kanatları yeniden işlenip şekillenen bereket damlalarını hicret ettirerek taşıyıp uygun yerlere gönderir/hicret ettirir.

 

  • Bitki tohumları hicret ederek canlanır, yeni mekânlarda yeni bir hayata başlar;
  • Bazı hayvanların yaşaması için her mevsim vatan değiştirip hicret etmeleri hayatî bir zarûrettir. Hemen tüm hayvan ve insanların nimetlere ulaşması için hicret etmeleri şarttır.
  • İnsan, önce anne karnına, sonra yeryüzüne, daha sonra ebedî âleme hicret eden bir muhâcirdir.

 

Hicret bir fıtrat kanunudur.

Allah’tan gelen ruh O’na hicret edecektir. Dünya otelinde misafir olan insan adlı yolcunun son durağı, bu muhâcirin son hicret yurdu Cennet olmalıdır, çünkü orası onun ana vatanı, baba ocağıdır. Muhâcir insan orada yaratıldı, orası için yaratıldı, onu hak etmek için yaşamalıdır. Fânî olan şeyleri terk etmedikçe Bâkî olana, ebedî olana kavuşmanın imkânsız olduğunu kavramaktır.

 

Hicret denilince, kardeş kavramları, “muhâcir” ve “ensâr”ı, “kardeşliği” ve “fedâkârlığı” hatırlamamak ne mümkün! Hicret rûhunu kaybedince onları da kaybettik ve kaybolduk.

 

İTİRAF ve SORU: Batı medeniyeti ruhsuz cesedi allayıp pullayıp cazip hale getirirken,biz Neden ve niçin ruhlu ve canlı kavramlarımızı cazip kılamıyoruz. İki ay önceden Miladi yıl kutlamaları her türlü ihtişamı ile bütün dünya

gündemini aylarca meşgul ederken, Hicri yılbaşının ne gelilişinden nede gidişinden kimsenin haberi bile yok. Sessiz sedasız Hicri yılbaşı???? Çocuklarımıza yılbaşı kutlamalrının haram olduğunu söylemek çözümmü? Biz neden Hicri yılbaşımızı cazip hale getiremiyoruz?

 

Hazirlayan : Mehmet Kilavuz